top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıPsikolog Ece Aydoğan

Travma

Güncelleme tarihi: 8 Şub 2022

Travma kavramının tarihçesine baktığımızda, psikiyatri alanında travmaya maruz kalmış bireylere yönelik tartışmaların günümüze kadar ulaştığı anlaşılmaktadır. Özellikle travmanın etiyolojisi hakkındaki görüşler ilk olarak 1860’larda John Erichsen ve Herbert Page gibi uzmanlar tarafından ileri sürülmüştür.


Kavramsal açıdan, travmanın ilk tanımı fiziksel travma üzerine yapılmıştır ve demiryolu kazaları üzerinden örnekler verilmiştir. Bu yüzden ilk olarak travma kavramına “demiryolu omurgası sendromu” adı verilmiştir. Bu tanımın içerisinde yalnızca fiziksel travmanın değil; kişilerin yaşadığı korkunun oluşturduğu zihinsel faktörlerin de önemli olduğu anlaşılmıştır (McFarlane, 1986). Böylelikle, fiziksel yaralanmanın travma olarak tanımlanmasına ek olarak zihinsel yaralanmanın travmatik etkide olabileceği görülmüştür.


Young (1995) tarafından ileri sürüldüğü üzere, korkunun fiziksel rahatsızlıklar üzerinde dahi önemli etkisi olabileceğini gözlenmiştir. Hatta, fazlasıyla korku duyan ve buna bağlı sinir krizleri geçiren hastalarda ameliyattan önce ölümler bile görülmüştür. Ruh sağlığı alanında yapılan çalışmalar ve psikiyatri disiplininin kabulüyle birlikte psikolojik travma ve histeri arasındaki ilişki üzerine görüşler bildirilmiştir (van der Kolk, Weisaeth, & van der Hart, 1996). Bu ilişkinin gerekçesi olarak ise kişinin bütünlüğünü ve anlamı özümseyememesi sebebiyle travmatik anının, belleğe atılan sıradan bir bilgiden farklı olduğu ve travmatik anıların bütünleştirilememesinin bireylerde çözülmeye (dissosiyasyon) yol açtığı belirtilmiştir.


Yukarıdaki görüşle paralel olabilecek diğer bir atılım ise Sigmund Freud tarafından yapılmıştır. Freud, travmatik olaylara iki önemli dönemde özellikle odaklanmıştır. Bunlar: histeri atakların nedenlerini incelediği 1892-1896 yılları ve I. Dünya Savaşı'nı takip eden yıllarda incelediği savaş nevrozlarının etiyolojisi olarak belirtilmiştir. Öte yandan, Freud’un özgün kuramı, bebeklik ve erken çocukluk dönemindeki tüm cinsel deneyimler ve fantazilerin tüm travmaların nedeni ve nevrozun temeli olarak kabul ettiği yönündedir. Ayrıca, Freud, savaş gazileri ile yaptığı sonraki çalışmasında, nevrozların gelişiminde gerçek deneyimlerin rolü olduğunu belirtmiş ve bir nevroza gerçek bir olaydan mı yoksa hayali bir deneyimden mi kaynaklandığına göre travmatik nevrozlar ile anksiyete kaynaklı nevrozlar arasında ayrım yapmıştır.



Freud'a göre, travmatik nevrozlara kaza, ölüm ve kavga gibi gerçek deneyimler neden olurken, anksiyeteyle ilişkili nevrozlar erken dönemlerdeki cinsel ve saldırgan fantezilerin sonucuydu. Freud (1915/1957), travmatik olayın etkisine eklenen, başkaları ve benlik için yas tutma olduğunu ileri sürmüştür. Bir diğer deyişle, kişinin kendi yas tutma ve kayıp deneyimine ek olarak travma öncesi yaşamı ve kimliğine karşı hissettiği suçlulukla birlikte başka bir yas süreci söz konusu olmaktadır. Freud, ayrıca birinin kendi hayatını kaybetme korkusu ile başkasının hayatını alma korkusunu da karşılaştırmıştır. Bu, bir kişinin başkalarına uyguladığı şiddet nedeniyle travma geçirebileceğini ve dolayısıyla bir askerin travmatik şiddetin hem kurbanı hem de faili olabileceğini göstermiştir. Bu gözlem ile travmatik strese ek olarak travmatik suçluluk kendisini göstermektedir.


Travmanın seyrinin psikanalitik çerçeveden ele alınmasında, travmatik deneyimlerin etkisi azaltıldığında, travmatik stresle ilişkili olayların kişide oluşturduğu anılar sıradan anılara dönüşür ve bilinç düzeyinde erişilebilir hale gelir. Bununla birlikte, bir tepki boşalması her zaman mümkün olmadığı için bu anıların kendilikten izole olduğu bilinçdışı düzeyine yerleşebildiği ileri sürülmektedir (Freud, 1966).


Klasik psikanalitik düşüncedeki gelişmeler ve değişimler ve travmanın gelişiminde fantezinin rolü üzerindeki vurgu, Ulman ve Brothers (1988) ve Scharff ve Scharff (1994) tarafından da vurgulanmıştır. Bu araştırmacılar, Freud'un yetişkin psikopatolojisinin gelişiminde gerçek travmatik deneyimlerin rolünü ikinci plana atıldığına, Ferenczi (1952) ve Anna Freud (1967) da dahil olmak üzere birçok klasik psikanalistin yazılarında bu durumun sorgulandığına dikkat çekmiştir. Ayrıca, travmaya olan tepkinin psikanalitik kuram çerçevesinde sadece erken dönemlerle sınırlandırılamayacağı anlaşılmaktadır. Buna göre, Benlik, zihinsel faaliyetin merkezi olarak görülmektedir ve kişinin deneyimlerinin anlamını belirlemede ve hizaya sokmada hayati bir rol oynar. Psikanalitik yaklaşıma göre, travmatize olmuş bireyler, travmatik olaya karşı yaşamın anlamı, benlik kavramı ve dünya algısını entegre etme gereği duyar. Öte yandan, “hayatın kendisi de dahil olmak üzere yaşam için gerekli olduğu düşünülen herhangi bir şeyin yitimi” travmatik etkiye yol açmaktadır (Garland, 1998).


Travmatik bellek, zamansız ve parçalanmış olduğu için sıradan bellekten farklıdır, bu da travmaya maruz kalan bireylerin travmayı geçmişe ait bir şey olarak kabul etmek yerine şu anda devam eden bir deneyim olarak görmelerine sebebiyet verebilir (McFarlane, Weber, & Clark, 1993; van der Kolk & Fisler, 1995). Travmadan sonra kişinin kendisi ve dünya hakkındaki görüşleri bir daha asla aynı olamaz; taciz deneyimini dünya görüşüne ve yaşamın anlamına entegre etmek için yeniden yapılandırılmaları gerekir (Pearlman & Saakvitne, 1995). Benliğin travmatik deneyime tepkisi, yaşamın tüm duygusal yönlerine genel bir tepki verme yeteneğini köreltebilecek çözülme, kaçınma veya uyuşma gibi savunma mekanizmalarının kullanılmasına sebebiyet verebilir (Öztürk & Uluşahin, 2008; Kaptanoğlu, 1991).


Yukarıdaki bilgiler ışığında, psikanalitik yaklaşım, travmatik deneyimi bireylerin kendilik algısı üzerinde önemli etkiler yaratması sebebiyle özellikle bilinçdışı düzeyinde yer eden parçalanmış anılar olarak tanımlamaktadır. Bu doğrultuda, psikanalitik yaklaşımın travmatik deneyimlerin ortaya çıkarması muhtemel belirtilerine yönelik müdahalelerinin, bireylerin travmatik stresin ortaya çıkarttığı değişimlerle baş edebilmek için kullandığı savunma mekanizmaları ve terapist ile kurulan aktarım ilişkisiyle kişinin travmatik stresten yalıtılıp kendisini güvenli bir ortamda hissetmesi gibi adımlar içerdiği görülmektedir (Pearlman & Saakvitne, 1995). Bu durumun gerekçesi olarak ise, hem erişkinlik hem de çocuklukta adeta travmaya bağlı psikopatolojilerin gelişimini önleyen en önemli unsurun bağlanma deneyimi gösterilmektedir.


Tarihsel arka planına bakıldığında, travmatik deneyimlerin sadece erken gelişimsel dönemdeki fantazilere bağlı olmadığı, kişilerin travmatik strese maruz kalmasının daha sonraki dönemlerde bile dünya görüşünü ve kendilik algısını büyük ölçüde sarsabileceği anlaşılmaktadır. Öyle ki, kişilerin bu durumdan kurtulmak adına bilinçdışı düzeyde gelişen arzusu onları çözülme (dissosiyasyon), kaçınma veya konversiyon gibi savunma mekanizmaları geliştirmeye itebilir.


Kaynaklar

Ferenczi, S. (1952). Stages in the development in the sense of reality. In E. Jones (Ed.), First contributions to psychoanalysis. London: Hogarth Press. (Original work published 1913).

Freud S. (1915/1957). “The unconscious,” in The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Vol. XIV, ed. Strachey J. (London: Vintage).

Freud, A. (1967). Comments on trauma. In S. Furst (Ed.), Psychic Trauma, New York: Basic Books.

Freud, S. (1966) Project for a Scientific Psychology (1950/1895) in Complete Psychological Works. Hogarch Press, London

Garland, C. (Ed.). (1998). Understanding trauma. A psychoanalytical approach. London: Duckworth.

Kaptanoğlu, C. (1991). İşkencenin ruhsal etkileri (Tıpta uzmanlık tezi). Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi, Eskişehir.

McFarlane, A.C. (1986). Posttraumatic morbidity of a disaster: A study of cases presenting for psychiatric treatment. Journal of Nervous and Mental Disease, 174, 4-14.

McFarlane, A.C., Weber, D.L., & Clark, C.R. (1993). Abnormal stimulus processing in PTSD. Biological Psychiatry, 34, 311-320.

Öztürk, M.O. & Uluşahin, A. (2008). Ruh sağlığı ve bozuklukları. Ankara: Nobel

Pearlman, L. A., & Saakvitne, K. W. (1995). Trauma and the therapist: Countertransference and vicarious traumatization in psychotherapy with incest survivors. W W Norton & Co.

Scharff, J. S., & Scharff, D.E. (1994). Object relations therapy of physical and sexual trauma. Northvale, NJ: Jason Aronson.

Ulman, R. B., & Brothers, D. (1988). The shattered self: A psychoanalytic study of trauma. Hillside, NJ: The Analytic Press.

van der Kolk, B. A., Weisaeth, L., & van der Hart, O. (1996). History of trauma in psychiatry. In B. A. van der Kolk, A. C. McFarlane, & L. Weisaeth (Eds.), Traumatic stress: The effects of overwhelming experience on mind, body, and society. The Guilford Press.

van der Kolk, B.A. & and Fisler R. (1995). Dissociation and the fragmentary nature of traumatic memories: overview and exploratory study , Jounal of Traumatic Stress 8, 505-25.

Young, A. (1995). The harmony of illusions: Inventing post-traumatic stress disorder. Princeton, NJ: Princeton University Press.



44 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page